Ayette geçen “faktaû eydiyehuma” cümlesi tefsircilerin çoğu tarafından “ellerini kesin” şeklinde tercüme edilmiş olsa da bu ifadeyi “yetkilerini ellerinden alın” şeklinde yorumlamak daha doğru olur. Çünkü “faktaû” emri ile birlikte kullanılan “yed” kelimesi Bakara 2/87, 253. Ayetlerinde ve daha birçok yerde “güç” ve Maide 4/64, Fetih 48/10 ayetlerinde ise “kuvvet/yetki” olarak kullanılmıştır. “Kataa” kelimesi Kuran’da 19 yerde geçer. Bu ayetin dışında geçtiği yerlerin (Ra’d, 13/4 “kıt’a/ada” ve Hakka, 69/47 “koparmak, kesmek” hariç) hemen tamamında “ilişkiyi kesme” veya “son verme” gibi fiziksel olmayan ya da mecazi anlamlarda kullanılmıştır. Söz konusu kelimenin bir başka formu olan “kattaa” kelimesi ise Kuran’da 17 kez geçer. Geçtiği yerlerin beşinde fiziksel olarak kesip atmak, on yerde mecazen ilişkiyi kesmek ve diğer iki yerde ise fiziksel olarak yarma/çizme anlamında kullanılmıştır. Bu iki kelimeye; bir cümle içerisinde bir arada kullanıldığında ve bu ayet bir sonraki -tevbe kapısının açık olduğunu bildiren- ayetle siyak-sibak ilişkisi kurulduğunda “yetkilerini ellerinden alın” anlamını vermek daha uygun düşer. Zira kesilen eller tevbe ile geri gelmeyeceğine göre bu durumda tevbenin bir anlamı kalmamış olur. Zina edene yüz sopa cezası uygulayan bir din, hırsızlık yapana elinin kesilmesi gibi geri dönüşü olmayan bir ceza verir mi? Üstelik tevbe ile telafisi mümkün olan bir suça karşı, böyle bir uygulamaya müsaade eder mi? El gibi önemli bir uzvun kesilmesi ne demek, düşünebiliyor musunuz? “Elleri kesilen kişi bekarsa evlenemeyecek ya da çok zor şartlarda izdivaç gerçekleştirecek, ölünceye kadar başkalarına muhtaç yaşayacak, kendi özel ihtiyaçlarını dahi göremeyecek, evli ise eşinin ve çocuklarının nafakasını temin etmekte zorlanacak. Merhamet edenlerin en merhamet edeni olan Allah’ın böyle bir ceza verebileceğini aklınız, mantığınız alıyor mu?