Bazen tek bir soru içinizde bastırdığınız tüm duyguları uyandırır. Düşünmediğiniz, düşünmek istemediğiniz ya da sonra düşünürüm dediğiniz ne varsa tek bir soruyla canlanır. O kadar berbat bir durumdur ki bu, neden şu an bu soru yüzünden bunları yaşıyorum kafasına girer insan. Ama bilirsiniz, soru'nun kendisi değildir sorun. İçinizde o kadar çok birikmişlik vardır ki, küçücük bir kıvılcım, yıllardır bastırdığınız yangını yeniden başlatır. Sanki hiç sönmemiş gibi. Sanki içinizde hep pusuda beklemiş gibi. Farkında olmazsınız ama çıktığınız çukura tekrar düşmenin eşiğine gelirsiniz. Düşersiniz hatta. O çukurda tekrar tırnak izlerinizle karşı karşıya kalırsınız. Bu sefer kazmaya gücüm var mı diye düşünürsünüz. Anında çıkılmaz çünkü, hiçbir ip sizi oradan kurtarmaz. Uzatılan elleri tutamazsınız, söylenen sözler kifayetsiz kalır. Kendi içinizde çözmeniz gereken bir dava bu. Dışarıdan bakan göremez içinizi, gideremez acınızı, söndüremez içinizdeki yangını. Yanasınız, hem de ilk günkü gibi. Daha önce hiç yanmamış gibi sizi tekrar sarar o harlanmış ateş.
Kendine kızma evresine geçersiniz sonra.
"Neden tekrar bu illetin içindeyim?"
"Çıktığım o lanet yere neden düştüm?"
"Ya bu sefer aynı gücü toplayamazsam?"
"Geçer dediklerim geçmezse?"
Sormaya başlarsınız. Ama cevap gelmez. Sorular büyür, siz küçülürsünüz. Sarmaşık misali bütün bedeninizi, ruhunuzu, kalbinizi esir alır.
En önemli evre içindekileri dışa vurmak. İçinizdeki o zehri dışarı atmayı biliyorsanız şanslısınız. Bilmiyorsanız, öğrenmeye bakın. Eğer o zehirle yaşamaya alıştıysanız, yapmayın. Yaşanmaz öyle. Ölürsünüz. Ama öldüğünüzü sadece siz bilirsiniz. Eğer susarsanız, içiniz çürür. Eğer bastırırsanız, o zehir tüm bedeninizi sarar. Eğer o zehirle yaşamaya alışırsanız, bir gün sizi tamamen yok eder. Nasıl ki ağlamak için gözden yaş akmasına gerek yoksa, nasıl ki dudaklar gülerken ağlayabilirse insan. Ölmek için de gömülmeye gerek yok. Nefes alırken ölebilir insan. Aldığı her nefeste daha çok ölür. Ciğerlerine oksijen değil, zehir dolar. İçiniz çürür ve bu çürüme sadece içinizde sınırlı kalmaz. Dışınıza da yansır. Konuşmalarınıza, bakışlarınıza, hatta suskunluklarınıza işler. Dokunduğunuz şeyler soluklaşır. Sarıldığınız insanlar uzaklaşır. Sanki her bir şeye değdiğinizde kirletiyor gibi hissedersiniz.
Öldükten sonra çürüyen bir beden gibi çürürsünüz.
Giderek yok olursunuz. Adım adım silinirsiniz.
Yaşarken yok olmak, var olmuş olmaktan daha ağırdır.
Çünkü bir yerlerde hâlâ nefes alırken, içinizdeki tüm yaşam söner.
- 𝒥𝓎𝓈` -
Kendine kızma evresine geçersiniz sonra.
"Neden tekrar bu illetin içindeyim?"
"Çıktığım o lanet yere neden düştüm?"
"Ya bu sefer aynı gücü toplayamazsam?"
"Geçer dediklerim geçmezse?"
Sormaya başlarsınız. Ama cevap gelmez. Sorular büyür, siz küçülürsünüz. Sarmaşık misali bütün bedeninizi, ruhunuzu, kalbinizi esir alır.
En önemli evre içindekileri dışa vurmak. İçinizdeki o zehri dışarı atmayı biliyorsanız şanslısınız. Bilmiyorsanız, öğrenmeye bakın. Eğer o zehirle yaşamaya alıştıysanız, yapmayın. Yaşanmaz öyle. Ölürsünüz. Ama öldüğünüzü sadece siz bilirsiniz. Eğer susarsanız, içiniz çürür. Eğer bastırırsanız, o zehir tüm bedeninizi sarar. Eğer o zehirle yaşamaya alışırsanız, bir gün sizi tamamen yok eder. Nasıl ki ağlamak için gözden yaş akmasına gerek yoksa, nasıl ki dudaklar gülerken ağlayabilirse insan. Ölmek için de gömülmeye gerek yok. Nefes alırken ölebilir insan. Aldığı her nefeste daha çok ölür. Ciğerlerine oksijen değil, zehir dolar. İçiniz çürür ve bu çürüme sadece içinizde sınırlı kalmaz. Dışınıza da yansır. Konuşmalarınıza, bakışlarınıza, hatta suskunluklarınıza işler. Dokunduğunuz şeyler soluklaşır. Sarıldığınız insanlar uzaklaşır. Sanki her bir şeye değdiğinizde kirletiyor gibi hissedersiniz.
Öldükten sonra çürüyen bir beden gibi çürürsünüz.
Giderek yok olursunuz. Adım adım silinirsiniz.
Yaşarken yok olmak, var olmuş olmaktan daha ağırdır.
Çünkü bir yerlerde hâlâ nefes alırken, içinizdeki tüm yaşam söner.
- 𝒥𝓎𝓈` -